Sen gelme…

Peyzaj Mimarları Odası öncülüğünde yapılan #kamudaistihdamşart twitter kampanyasının bir benzerini çevre mühendisleri de Temmuz 2013’te #KamuyaÇevreMühendisiLazım etiketi ile örgütlediler. Dayanışmanın iyi olduğu düşüncesiyle ben de kampanyalarına destek verdim ve meslektaşlarımı da sosyal medya üzerinde üyesi olduğum gruplarda dayanışmaya davet ettim. Bir grupta bana ilginç gelen bir şekilde “onlar bizden daha geç mezun vermeye başladılar ama bizden daha iyi durumdalar, neden kendi sorunlarımızı bırakıp onlara destek olalım ki? Bu, eşitsizliği artıracaktır” tonunda bir tepki geldi. Aşağıdaki yazı bu örnek üzerinden dayanışmayı bile oportünist bir elekle değerlendiren paradigmaya cevap olarak 4 Temmuz 2013 tarihinde yazılmıştır:

 

Elimizde yorumlayacak done olması için basitçe kesit alalım:

A- Türkiye’de Çevre Mühendisliği Eğitimi 1978 yılında 3 üniversitede (İTÜ, ODTÜ ve 9 Eylül) başlamıştır. İlk mezunlarını 1982’de vermiştir.

B- 1986 yılında Çevre Mühendisliği Derneği kurulmuştur. Dernek çalışmaları sonucunda, 1992 yılında İMO ve 33. TMMOB Genel Kurullarından onay alarak Çevre Mühendisleri Odası kurulmuştur.

C- ÇMO Kuruluna kadar Çevre Mühendisleri, yine Mühendis ünvanı alarak İnşaat Mühendisleri Odası altında örgütlenmiştir.

A- Türkiye’de “Peyzaj Mimarlığı” eğitimi ayrı bir branş olarak 1968’de Ankara Üni.’de verilmeye başlanmış ilk mezunlarını 1973 yılında vermiştir. Bunu 1977 yılında açılan bölümle Ege Üniversitesi takip etmiştir (ilk mezunlar 1980). 1970’te araştırma çalışmalarına başlayan Çukurova Üni. ise ilk kez 1981’de lisans öğrencisi kabul edilmiştir.

B- 1966 yılında Peyzaj Mimarisi Derneği Kurulmuştur. Dernek çalışmaları sonucunda, 1994 yılında 34. TMMOB Genel Kurulun’da alınan kararla (ÇMO’dan bir sonraki dönem) Peyzaj Mimarları Odası Kurulmuştur.

C- Peyzaj Mimarları 1990’a kadar Ziraat Mühendisi (“Peyzaj Mimarı Lisansı” ibaresiyle) ünvanı kullanmıştır. “Peyzaj Mimarı” ünvanı ancak 1990’da Orman Fakültesinde kurulan bölümler ilk mezunlarını verdikten sonra olası karışıklıklar nedeniyle elde edilebilmiş bir haktır. PMO Kurulana kadar Peyzaj Mimarları ünvanlarından dolayı Ziraat Mühendisleri Odası altında örgütlenmişlerdir.

A-A Kesiti incelendiğinde; çevre mühendisliği eğitiminin Türkiye’nin 3 büyük şehrindeki 3 büyük üniversitesinde aynı anda başladığı görülmektedir. Her ne kadar peyzaj mimarlığı eğitimi 10 yıl önce başlamış görünse de, sadece Ankara’da başlamış, ikinci bölüm bundan yıllar sonra ancak 1980’de mezun verebilmiştir. Buradan hareketle branş eğitimleri eşitsiz gelişmiştir.

B-B Kesiti incelendiğinde; peyzaj mimarlığı mesleki örgütlenmesi eğitim henüz kürsü seviyesinde iken (ortada ismi konulmuş branş eğitimi henüz yokken) 1966’da başlamıştır. Dernek, Çevre Mühendisliği Derneği’nden farklı olarak 1960’lı ve 70’li yılların çalkantılı ortamında ve 1980 darbesi koşullarında faaliyet yürütmüştür. ÇMD’nin doğrudan Oda’laşmak hedefinden farklı olarak, PMD önce bölümü kurmak, tanıtmak ve akademik açıdan yaygınlaştırmak, meslek ünvanına resmi tanınırlık sağlamak gibi daha zor görevler yüklenmiştir. Herşeyin kendi koşulları içerisinde irdelenmesi gerektiği öğretisinin doğruluğu ortadadır. Her yapının kendi koşulları içerisinde irdelenmesi daha sağlıklı değerlendirmeler üretecektir.

1980 sonrası oluşan (veya daha doğru ifadeyle mevcut odalar içinde yığılan) yeni branşlar TMMOB içerisinde kendi Oda’larını kurarak, özerkliklerini ilan etmek istemeye başlamıştır. Dönemin TMMOB yönetimleri, ilk önce bunun TMMOB’yi güçlü kılan merkezi yapıyı sekteye uğratacağını düşünmüşse de, daha sonra 1980 sonrası susturulmuşluk halinden bir çeşit sıyrılma, branşlar düzeyinde bir çeşit uyanma olarak yorumlamış ve önünü açmıştır. Pek çok meslek odasının açılışı bu tarihlere denk gelmektedir. ÇMO ve PMO kuruluşları arasındaki 1 dönemlik fark da bence kopulan odaların tutumlarından kaynaklanmış bir gecikmedir. Zira İnşaat Mühendisleri ÇMO oluşumunu karara bağlarken, Ziraat Mühendisleri peyzaj mimarlarının kendilerinden ayrılarak PMO’yu oluşturmasına pek de sıcak bakmamışlardır.

C-C Kesiti incelendiğinde; Çevre Mühendisleri başından beri kendi ünvanlarını kullanıyor peyzaj mimarları ise ancak 1990’dan sonra “Peyzaj Mimarı” oluyor. Başka bir ifadeyle Çevre Mühendisleri 1982’den beri “Çevre Mühendisi”, biz 1990’dan beri “Peyzaj Mimarı” oluyoruz.

Sonuç Yerine:

Dikkat edilecek olursa, çevre mühendislerinin ve peyzaj mimarlarının mesleki örgütlenme mücadelesi çok benzer köşe taşlarından geçmiş olmakla birlikte (genç meslek olmak, dernekleşme ve başka Oda’dan ayrılarak Oda’laşma gibi) aslında çok farklı koşullarda, farklı yollardan yürümüştür. Peyzaj mimarları, çevre mühendislerinin daha baştan yaşamadığı pek çok sorunla da boğuşagelmiştir. Doğru sonuçlara varabilmek için her meslek disiplini kendi koşulları içerisinde değerlendirilmelidir. Dolayısı ile yapılacak doğrudan karşılaştırmanın altındaki düz mantık yanıltıcıdır.

Çevre Mühendislerinin peyzaj mimarlarına göre nispeten “iyi” görünen durumu bütün bu farklılıktan kaynaklıdır. Dahası bu görece iyilik, onların sorunsuz olduğu anlamına gelmemektedir. Kamuya peyzaj mimarı da, çevre mühendisi de, ziraat mühendisi de vb. de lazımdır. Bununla beraber siyasal iktidarlar tarafından bu teknik kadrolara dair yanlış dağıtım politikaları sürüdürülmektedir. Buna karşı ortaklaştırılmış direnç elbetteki anlamlıdır ve gereklidir.

İçinde olmayanlar bilemeyecektir, ancak biz orman mühendisleri meslek alanlarımızı gaspederken yapılan basın açıklamalarında yanımızda olan çevre mühendislerini anımsarız, kamuda kadrolarımızı istiyoruz diye sokağa çıktığımız gün yanımızda olan çevre mühendislerini anımsarız… ÇED gibi kesişim kümelerinde nasıl yer yer karşı karşıya duruyorsak, haklı ve ortak taleplerde de yanyana dururuz. Örneğin böyle bir konuda “ona verdikleri her kadro benden çalınmıştır” zihniyetinde olmayız. Biliriz ki çevre mühendisliği ile peyzaj mimarlığının meslek uygulama alanları farklıdır, kamuda onlara duyulan ihtiyaç farklı alanlardadır. Bunu da özde “insan” olmakla temellendiririz.

Hayatı boyunca karşılıklı etkileşimi hep birine dayanmak olarak algılamış olanların işteş fiili denk algılaması elbette beklenilemez. Bu anlayışın şu yaklaşımı kendi koşullarında kesinlikle anlaşılırdır; “Aman dayanışma diyip de bana dayamasın. Sonra dayadığı yere basıp sırtıma da çıkar, bir de sırtımda taşımak zorunda kalırım”. Somut konumuzda karşılığı olduğunu zaten belirttik, ama “karşılıksız aşk” esprisini anlamayanlar için şu da söylenmeli; “aşk karşılığından bağımsız, insan olmaktan kaynaklı hissedilen bir duygudur”. Ama aşkı bir çeşit iktidar veya idrar yarışı olarak görenlerin, aşktan sözetmeleri değilse de karşı tarafın adımına göre pozisyon almayı tercih etmeleri anlaşılırdır. Sanıyorum ki beyan edilen anlaşılmışlık da budur.

Direniş koşulları Türkiye’de birlik kültürünü toplumsal ölçekte yeniden tanımlamıştır. “Kardeşim, karşı durmak için gerekirse burada bir omuz var omuzunu yaslayabileceğin” diyenlerin varlığını, pembe bir hayalden ziyade, somut bir gerçeklik olarak ortaya koymuştur. Dahası “aşk örgütlenmektir sayın abiler”. Yeni kuşak bu kültürü kalıcı kılamazsa, örselenip vazgeçene kadar yeni racon budur. “Dayanışma iyidir” ise, bu kültürün süsü değil, bizatihi kendisidir.

Sadece bir twitter mesajı ile verilecek basit bir destek için bunca çürük, bunca çok bahane üreten varsa, elbette bizim de söyleyecek basit-anlaşılır iki kelimemiz vardır:

Sen gelme…

NOT: Tarihe dair bilgiler için kullandığım bir kaç kaynak meraklısı için aşağıdadır, Google‘dan daha fazlasına ulaşmak elbette mümkün:

http://www.cmo.org.tr/odamiz/kurulus.php
http://www.ekoloji.com.tr/resimler/23-1.pdf
http://www.peyzaj.org.tr/hakkimizda/kurulus_ve_amac.php
http://ebys.ege.edu.tr/ogrenci/ebp/organizasyon.aspx?kultur=tr-TR&Mod=1&ustbirim=6&birim=27&altbirim=-1&program=2693&organizasyonId=98&mufredatTurId=932001
http://ormanweb.sdu.edu.tr/pemat/sunum_6.pdf
http://ziraat.cu.edu.tr/peyzajmimarligi/
http://tr.wikipedia.org/wiki/Peyzaj_mimarl%C4%B1%C4%9F%C4%B1

Paylaş: