Bolca hata yapmış ve “deneyim yediğin kazıklar toplamıdır” klişesine inanan birisi olarak, yaşadıklarımdan yola çıkıp yeni mezun olmuş ya da mezun olmak üzere olan peyzaj mimarları ile bu edinimleri paylaşmak istedim. “Öğreten adam” olma iddiasında değilim. Amacım bir kısmı bize gençliğimizde söylenmemiş, yaşayarak öğrendiklerimizi genç arkadaşlarla paylaşmaktır. Bana faydası olmuştur, umarım okuyana da fayda sağlar. Unutulmasın; bunların hepsi benim yapabildiklerim değil, salt naçiz kişisel edinimlerdir… Muhakkak eksikler de vardır, öğrendikçe tamamlanması ümidiyle…
- Sağdakinin, soldakinin ne söylediğine bakma. Dünyadaki bütün diğer “iş”ler gibi, eğer seviyorsan “peyzaj mimarlığı” dünyanın en güzel ve eğlenceli mesleğidir.
- Bizimki gibi mesleklerde sabahlama çok olur. Aklında olsun; ikinci kahveden sonrası seni uyandırmaz, zombiye çevirir.
- “Okumuş bahçevan” şakalarına gülüp geç. Tepki verdikçe seni kızdırmak isteyenleri mutlu eder, bu etiketi daha çok üzerine yapıştırırsın. Kaldı ki bu şaka çok da mesnetsiz değildir. Mezun olunca görerek öğreneceğin üzere; iş hayatındaki meslektaşlarımızın genişçe bir bölümü (yıllarca deneyim sahibi de olsa, akademik titrleri de olsa) ancak o mertebeye kadar yükselebilmiştir.
- “İşte biz iyiyiz de, mesleğimiz tanınmıyor. Aslında bir tanınsa…” kabilinden “ah”lanıp, “vah”lananların içinde bulunma. Bu ağlaklar korosu meslektaşları bir “ezikler ordusu” gibi göstermekten başka işe yaramaz. Mesleğin tanınmadığından şikayetçiysen, tanıtmak için bir şey yap, ya da yapanın yanında ol. Meslek hayatında göreceksin ki, aslında meslek hiç de tanınmıyor sayılmaz, ama bazıları öyle kötü işlerle tanıtmışlar ki “proje çizemeyen “sözde” mimar”lar olduğumuzu zanneden genişçe bir kitle oluşmuş ve bunlar bizimle çalışmayı bırak, gerçek çalışma alanlarımızdan bile habersizler. Hiçbir şey yapamazsan en azından sen işini iyi yap. Her türlü ağlamaktan iyidir.
- Mesleğin kadar Türkçe’yi de iyi öğren, iyi kullan. Dilini korumak okumuş adam olmanın getirdiği bir çeşit “vatan borcudur”. İyi hitabet sanatı seni iş hayatında dinlenilir kılar; güçlü bir kalem sadece sana değil tüm mesleğe katkı sağlar. Bizim meslektaşlarımızın çoğunun eli (hem yazmak, hem çizmek için) kalem tutmaz, bu yüzdendir ki kendi mesleki yayın kültürümüz çok sınırlıdır. Örneğin; dergi çıkartırız, yazı yazan bulunmaz, yazı yazan olur yazısındaki imla hatalarını (daha acıklısı ifade sorunlarını) düzeltmek onun yazıyı yazmasından daha uzun sürer… Bir mesleki yazın kültürü oluşturamadığımız için de, ne kendi mesleki terminolojimiz oluşur, ne mesleki standartlarımız oturur. Senin elin kalem tutsun… Bu arada bir şey yazmak için en azından bir kaç şey okumak gerektiğini de unutma.
- “Mcrk, bcrk, ok, kib, bye” gibi kısaltmalar, “yapcam, etcem” gibi ifadeler internet forumlarında, sosyal medyada, ya da arkadaşlar arasında hoş karşılanabilir, ama profesyonel hayatta yeri yoktur. Özellikle tanımadığın insanlarla yazışırken “internet argosu”ndan uzak dur.
- Peyzaj mimarlığında, müşteri/işveren her zaman haklı olmayabilir. Zaman zaman onu yanlıştan döndürecek, ikna eden çözümler üretmek senin vazifendir. Yeri geldiğinde kayıplarını göze alıp yanlışın altına imza atmamak da buna dahildir.
- Gençlik çoğu kez deneyimsizliktir, ama her zaman bilgisizlik olmak zorunda değildir. Öğren, ileride sana bunun için zaman tanınmayabilir.
- Okulda, planlama/tasarım stüdyolarını/atölyelerini ciddiye al. Bunları alelade dersler sanma. Stüdyolar/atölyeler; gördüğün bütün mesleki derslerin toplamıdır, senin meslektaş niteliklerinin önizlemesidir. Haketmediğini düşünüyorsan, okulu uzatma pahasına o dersten kal, okulun yetmediğini düşünüyorsan profesyonellerden de kritik al, kimden fikir alırsan al, kendi aklından süz, özünde sen yap ve öğrenerek geç.
- Çalışma alanına dair seni bağlayan yasa-tüze-yönetmelik vb.’ne dair bilgi sahibi ol.
- Kalemle düşünmeyi öğren. Mimari branşların ortak özelliği çizerek düşünmeleridir. Kafandaki tasarımı çizemiyorsan, çizerek geliştiremiyorsan; anlatman hiçbir işe yaramaz. Bu seni “peyzajcı” olmak yerine “peyzaj mimarı” yapacak yegane özelliktir.
- Mesleğinin teknik araçlarına hakim ol. Okulda sana ne derlerse desinler, artık hiç bir tasarım ofisinde rapido ve aydınger yoktur. Yanlış anlama; elle çizimin kullanım alanları yok olmamıştır (evrilmiştir) ve aydıngeri de, rapidoyu da bilmen gereklidir, ancak CAD yazılımı kullanamıyorsan, profesyonel hayatta yerin yoktur.
- Geleneksel yöntemlerle, bilgisayar grafikleriyle veya karışım yöntemlerle proje sunum tekniklerini çok iyi öğren. Dünyanın en güzel tasarımını yapabilirsin, ancak her zaman poster sunum başında anlatma şansın olmaz; çoğu kez projenin kendi adına konuşması gerekir.
- Sunum önemlidir, ama her şey değildir. Kötü bir çözümü belki iyi bir sunumla satabilirsin, ancak uygulama aşamasında asıl işini yap(a)madığın, çözüm üretemediğin net bir biçimde ortaya çıkacaktır. Projende çözemediğin / boş bıraktığın her yer, uygulamada başkaları tarafından, onların “kafasına göre” çözülür. “Çözemeyen mimar” olma. Sunum kadar (ve hatta daha çok), çözüm üretebilmeyi öğren.
- Yeni mezun olduğunda, çok küçük bir azınlığa sunulan şanslar (her macerayı sübvanse edebilecek hazır sermayeler, yeteneğinden azade sürekli seni bulan büyük projeler vs.) büyük ihtimalle sende olmayacaktır. Üzülme. En tatlı ekmek, alın terinle kazandığındır. “Şanslı”ların çoğunun, ne bu yazıyla işi olur, ne de peyzaj mimarlığıyla; zira öğrenciliğinde projesini yap(a)mayıp babasından kendisine parasıyla proje çizecek birilerini bulmasını isteyebilen biri sadece o “şanslılardan çıkabilir” ve böyle biri, o büyüklükteki işleri kendi yapamayacak olsa da, yapacak birilerini çalıştırabilecektir. Diğer taraftan, bu genellemeleri herkesi etiketlemek için malzeme yapma. Azınlığı temsil eden “şanslı”lardan da “iyi peyzaj mimarı” çıkabilir. Tepkin onlara değil, bu eşitsizliği yaratan sisteme olsun.
- “Şanslı” değilsen, ilk işinde kimse sana tasarım/planlama yaptırmaz. Bunun için, teknik çizim bilgi ve becerin, CAD, 2B ve 3B sunum yazılımlarına hakimiyetin ilk işini ne kadar çabuk bulabileceğini; muhakeme ve öğrenme yeteneğin de o işte ne kadar kalacağını belirler.
- Usta-çırak ilişkisinin mesleki gelişimdeki yerini asla hafife alma. Bu tarihin süzgecinden geçmiş en iyi öğrenme yöntemidir. Ustanı doğru seç ve çıraklıktan asla erinme. En büyük ustalar kendisini hep çırak görmüş olanlardır.
- Canlı materyali kullanabilmek senin ayırıcı özelliklerindendir. Dendroloji bilgisini, bitki isimlerini ezberlemek olarak görme. Bitki yetiştirmek ve bakım objektif yaklaşımla ziraat mühendislerinin işidir. Senin bitkiyle işin onu tasarımlarında kullanmak ve sorunlara estetik çözümler üretmektir. Bunun için bitkiyi zaman içerisinde değişen renk-doku-form olarak görüp, tasarım içinde yorumlayabilmen gerekir. Bu, bakmayı öğrendikçe geliştirilebilen bir yetenektir. Böyle yorumlayamadığın halde isimlerini biliyor olman sadece işe yaramaz bilgi kalabalığdır.
- Peyzaj mimarlığı bitkisel tasarımdan ibaret değildir. Sert peyzaj, mesleğinin (diğer mesleklerle ilişkisini de kuran) önemli bir bölümüdür. Konstrüksiyon detayları, sert malzemeleri ve standartlarını bilmiyorsan, çizdiklerinin uygulan(a)mayacağından da emin olabilirsin.
- “Naylon staj” vb. hayat provası ertelemeleri, mezuniyet sonrasında daha geriden başlamana neden olur. Öğrenciliğinden kurduğun ilişkiler, mezuniyet sonrasının mesleki ilişkileridir.
- Stajdan iş sahibi olarak ayrılmak ya da burada kuracağı ilişkilerini profesyonel hayata taşımak çoğu öğrencinin hayalidir. Staj senin bir şeyler öğrendiğin yer olacağı kadar, bir şeyler de katabildiğin bir yer olduğunda geleceğe yansıyacak bir ilişkiye dönüşür. Bunun olmadığı durumda staj gidilip-gelinen bir yerden ötesi değildir.
- Oku, mesleki çalışmaları/yazını takip et. Bunları yapmayan meslektaşın (doğuştan getirdiği bir yetenek yoksa), zamanla çözüm üretemez hale gelmesi ya da çözümlerinin demode/ilkel kalması kaçınılmazdır.
- Planlama sadece toplanmış veriye matematik formüller uygulamak değildir. Bunun kadar ve daha çok o veri ve işlem sonuçlarını yorumlayarak buradan karar üretebilme, kısa-orta-uzun erimli yol haritası çıkarabilme sanatıdır. Yorumlama kabiliyeti, deneyim ve bilgi ile gelişir. Üst ölçekli ve çok değişkenli problemleri çözebilmek kabiliyetin, entellektüel birikiminle doğrudan ilişkilidir.
- Peyzaj planlama alanında uzmanlaşmış bir meslektaş, örneğin açık yeşil alan sistemi içerisinde park kullanımı önerdiği bir alanın içindeki gezinti yolları, donatı detayları vb. ile ilgilenmez. Uzmanlığı gereği bunlara dair mesleki bilgiye haiz olmak zorunda da değildir. Ancak peyzaj/kentsel tasarım alanında uzmanlaşmış bir meslektaş, ürettiği çözümün kendisinden önce alınan üst ölçek kararlara hizmet edebilmesi için, en azından aynı dili konuşup nedenleri anlayacak kadar planlama bilgisine sahip olmalıdır.
- Projeye dair Meslek Odası standartlarını öğren/kullan. Çoğu meslektaş Oda’nın bu çalışmalarını yeterince önemsemediği için meslek standartlarımız oturmamakta ve mesleki prestijimizin yükselişi yavaşlamaktadır.
- Yüksek lisans ve doktora, genel anlamıyla akademik kariyer işin bilimine hakim olma gayretidir. Özel sektörde, alacağın akademik titrin her zaman karşılığı olmayabilir, ancak doğru kullanırsan sana güçlü bir yetkinlik alanı kazandırır. Akademik kariyeri iş hayatına atılmayı erteleme aracı olarak görme, bu bir uzmanlaşma aracıdır. Niyetin varsa; alacağın dersler, seçeceğin çalışma alanlarıyla bu aracı doğru kullan.
- Akademisyenlik iş bulamayana, garantili para kazanma işi değildir.Akademisyenlik esasta bilime katkı sunarken, yeni meslektaşları yetiştirme işidir. Akademi dışı mesleki yaşamda, hareket alanı bulamayan birinin, yetiştireceği insanların da benzer kaderler yaşama ihtimalinin yüksek olduğunu unutma. Kendini kurtarırken, gelecek nesillere kötülük ediyor olma. Önce kendi kratında bilgi/deneyim heybeni doldur, öğretecek şeylerin olduğunda akademinin kapısını çal.
- Meslektaşların kamuda istihdamı ülkemiz ölçeğinde kent ve kırda ekolojik degerlerin korunmasında önemli bir gerekliliktir. Çünkü kamu kurumları eliyle yürütülen bazı yanlışlar ancak bizim mesleki yetkinliklerimizle aşılabilir. Bunu sadece işsiz meslektaşlara iş bulma davası olarak görme. Kendine kamuda bir kariyer düşünmüyorsan bile “peyzaj mimarlarına kamuda istihdam” talebini sahiplen, meslek odasını bu yönde verdiği mücadelede yalnız bırakma.
- Kamuyu, sadece özel sektörün çetin koşullarından kaçış olarak görme. Unutma ki, senin bugün şikayetçi olduğun pek çok şeyin altında “salla başını, al maaşını” zihniyeti olanlar yatar. Birşey bilmeyen meslek erbabı, kamuda da, özelde de aynıdır, bulunduğu konumdaki ilerlemeyi tıkar. Bu zihniyetle kamuda görev almak sadece mesleki temsil anlamında mesleğe değil, daha geniş anlamda “vatana ihanettir”. Kamuyu “yan gelip yatabilmek” için değil, mesleğimize olan ihtiyacı karşılamak için tercih et, kendinde buna uygun bir deneyim bilgi altyapısını oluşturma gayretinde ol.
- Başta Meslek Odası’nın ücretli çalışanlar için belirlediği asgari ücretler olmak üzere, mesleki hak, yetki ve sorumluluklarını öğren. Pek çok meslektaş duyarsızlığından veya kabullenmişliğinden değil, haklarını bilmediği için hakettiklerinin peşini tutmaz.
- Özel sektör dinamik ve heyecanlıdır. Kendini bilgi ve beden olarak hep diri tutmanı ve sürekli geliştirmeni gerektirir. Ama öğretici olduğu kadar, zor ve yorucudur. Genel ekonomik sistemle içiçe sorunları vardır. Ücretli çalışan olarak yasal haklarını öğren.
- Meslek Odası, yasal yetkileri ve konumu da göz önüne alındığında birarada olabilmek ve hakkımızı aramak için yegane aracımızdır. Kurumu karalamak bize ve mesleğe hiç bir kazanç sağlamadığı gibi, elimizdekini de almak isteyenlerin ekmeğine yağ sürer. Oda’ya çamur atarak pirim yapmaya çalışanlara itibar etme. Oda senin mesleki aracındır, üye ol, onu kullan.
- Meslek Odası bir demokratik kitle örgütüdür, ancak onu marjinal siyasi bir örgüt gibi göstermek her dönemin modasıdır. Gerçekte meslek bilimimize ters olan uygulamaların ve mesleki olarak alamadığımız hakların ve şikayetçi olduğumuz çoğu sorunumuzun kaynağı/çözümü siyasi yöneticilerdedir. Bu yüzden taleplerin/tepkilerin siyasilere yönelmesinden daha doğal bir şey yoktur. Bilimimizi ülke yararına kullanmak ve mesleki haklarımızı alabilmekle sorumlu bir kurum olarak Oda (iktidarların yönünden bağımsız) hep muhalefettir. Taleplerini ifade ederken, protokol yolları da, meşru eylemlilikleri de kullanır, kamuoyu yaratır, bunun için kendisi gibi ezilen diğer kitlerle (diğer mühendis-mimar branşlar, işçiler, öğretmenler vb.) dayanışma içerisinde olur. Eşyanın doğası budur ve bu olmalıdır. Çünkü bireyler kendi çıkarları için yanlışa sessiz kalabilir, dalkavukluğa bahşedilen kırıntılarla yetinebilir, ama binlerce meslektaşın bilimsel birikimi ve meslek onurunu taşıma yükümlülüğündeki bir kurum böyle davranmaz, davranamaz. Modalara kapılma, Oda’sız o talepleri hakkını vererek dillendirmek için sen marjinal-siyasi olmak zorunda kalırsın.
- Meslek Odası’nı tabulaştırma. Oda ve yöneticileri elbetteki eleştirilebilir. Eleştiri ve karalama arasındaki fark; birinin iyi niyetle, muhttabına çözüm hedefiyle yapılması, diğerinin kötü niyetle, çözüm önermeden, muhattabı dışında yapılmasıdır. Yedeklenmeden önce söylenenin nerede durduğunu ayırt et. Oda’da yanlış gördüğünü kurumu yıpratmadan, bu gayrettekilere malzeme vermeden eleştir, çözümlerini ve yeni fikirlerini götür, sorunun değil, çözümün parçası olma gayretinde ol. İçeride fikirlerimizi sert biçimde çarpıştırabiliriz, ama doğru taleplerle yapılan haklı eylemlerde sonuç alabilmek için bir bütün olarak durmalıyız.
- Her eksikliğin suçunu meslek eğitimine ve akademiye atmak yaygın bir gelenektir. Elbette mesleki eğitimimizin eleştirilecek yönleri de az değildir. Ancak sen bunu yaparken, eğitim hayatında kendi hocalarını ne kadar sıkıştırdığını, onlardan daha fazla verim almak için ne kadar zorladığını, yanin senin ne yaptığını da hesaba kat.
- Çoğu durumda -nokta atışı yapmıyorsa- iş ilanlarında “deneyim” arayan pek çok işveren, aslında ucuz iş gücü için yeni mezun birini tercih etmeye hazırdır. Sorun şu ki, onları (herkesin özgeçmişinde herşeyi bildiğini yazıp aslında çoğunun bilmediği bir piyasada) temel yeteneklere sahip olduğun, (çoğunluğun ezberlemekten ötesini yapamadığı bir piyasada) hızlı öğrenebildiğin ve (çoğunluğun gerçek çalışma koşullarından korkup kaçtığı bir piyasada) iş sürekliliğini merkezde tuttuğun konularında ikna etmen gerekir.
- Her hamlende unutmaki sektör düşündüğünden daha küçük, fısıltı gazetesi düşündüğünden daha etkilidir.
- Özgeçmişinde dürüst ol. Yazdığın yanlış bilgi pratikte mutlaka kendini gösterecektir. Üstelik seni rezil etmesinin yanında, iş vereni de zarara sokacağı için “beyaz yalan” mumalesi de görmeyecektir. Kişisel ve profesyonel hayattaki tercih edilirliğinde; yeteneklerin dahilindeki cesaretin kadar, yetemediklerin konusundaki dürüstlüğün ve emek harcayışın da belirleyicidir. “Her işi yaparım”cı olmaktansa, “bu konuda iyiyim, şu konuda desteğinizle hızlı biçimde öğrenip altından kalkabilirim” diyebilmek evladır.
- Öğrenciliğinde ve/veya profesyonel yaşamın ilk adımlarında (özellikle stajlarını akılcı kullanmadıysan) portfolyona girecek çok kaliteli işlerin olmayabilir. Bu normaldir. Yalnız değilsin, çalışmalarını ağzımız açık izlediğimiz pek çok başarılı tasarımcı da okuldan çıktığı günlerde aynı durumu yaşamıştır. Zaman ve emekle senin portfolyon da gelişecektir. Sunum paftalarını veya portfolyonu doldurmak için oradan buradan, başka insanların çalışmalarını kopyala-yapıştır yapma. Bu seni daha iyi peyzaj mimarı yapmayacağı gibi, profesyonel yaşamda ortaya çıktığında oluşacak görüntüyü düzeltmen yıllarını alabilir. Senin ve dahil olduğun ekiplerin çalışmalarından oluşan bir portfolyo, hiç bir şey değilse başta senin saygı göstermen, beğenmiyorsan geliştirmek için baştan senin üzerinde mesai harcaman gereken öz-emeğindir.
- Bir proje çalışmasını anlatmak için sunumda destekleyici görseller kullanılabilir. Ancak bu görsellerin başka bir projenin parçası olmaması, anonim olması gibi kriterlere dikkat edilmelidir. Kullandığın, ya da yeniden yayınladığın çalışmanın üzerindeki imzayı silmen de, senin olmayana imza atman da aynıdır. Eğer alıntı mecbur ise mutlaka kaynak göster, imkan varsa orijinal sahibini haberdar et, gerekiyorsa izin iste. Aynı durum yazılı alıntılar için de geçerlidir. Üniversite okumuş olmanın, meslek etiğinin, ama daha önemlisi “insan” olmanın gereği budur. Lisans hayatında en temel amacı sana kaynak göstermeyi öğretmek olan derslerin yaşamdaki karşılığı budur. Bir çalışmanın internette yayınlanmış olması onun anonim bir çalışma olduğu anlamına gelmez. Başkasının (özellikle de meslektaşının) emeğine gösterdiğin saygı, kendine ve mesleğine gösterdiğin saygıdır.
- Hiç bir şekilde öğrenci projesi çizme. Bunun işe para karışmasının (miktardan bağımsız) iğrençliği bir kenara, projesini çizdiğin öğrenciye haketmediği bir not kazandırmak, en başta kendi emeği ile bir şeyler yapmaya çalışan pek çok öğrenciye haksızlıktır. Yarın o öğrencinin projesini çizdirerek aldığı akademik ortalama ve o projeleri koyduğu portfolyo ile gelebileceği haketmediği yerler ise tüm mesleğe atılmış bir kazıktır.
- Arkandan gelen meslektaşa destek ol, öğret, yol aç. Bu şahıslara değil tüm mesleğe yapılan bir yatırımdır.
- (Melih Bozkurt‘un katkılarıyla:) İnsanları gözlemle. Sonuçta tasarım insan içindir. Bu yüzden insanları anlamadan tasarım yapmak mümkün değildir. Tasarım sosyolojisi ya da tasarımın sosyal yönleri diye tanımlanan (ama bizde pek önemsenmeyen) bilimsel yapı içerisinde; en ilkel şekliyle yapılan insan gözlemi bile kullanışlı tasarımlar yaratmanın en basit temelidir.
- Mesleğimiz evindeki en küçük saksıdan bölgesel ölçeklere kadar yaşamın her yerindedir. Arada bir başını çalışma masandan kaldır, hayatı kaçırma. Yaşamı yaşamayı bilmeyen onun sorunlarına çözüm de üretemez.

One Reply to “Yeni Meslektaşa (ya da adayına) Edinim Paylaşımı”
Comments are closed.